11 Eylül 2013 Çarşamba

“Allah yazdıysa bozsun”


Birçoğumuz herhangi bir olumsuzluk ile karşılaşma ihtimaline böyle bir tepki veririz.”Allah yazdıysa bozsun”. Aslında bu, bir tepkiden ziyade bir temennidir. Fakat bir temenni de olsa bunu böyle mi ifade etmek gerekir?
Hakkımızda neyin hayırlı olduğundan emin bir şekilde temennide bulunmak.
Kendimizi kader koyucunun yerine koymak.
Hatta daha da ileri giderek kader koyucudan-haşa- “kaderi değiştirmesini” istemek.
İşte çok sıradan gibi görünen, pek de önemsemediğimiz bu söz, aslında bunları istemek anlamına da geliyor.
Oysa biz biliriz ki “olanda hayır vardır”. Bir şey olmuşsa, yaşanmışsa bizim için hayırlı olan olduğu içindir. Ona kader deyip sahip çıkmak ve isyan etmemek itikadın gereğidir. Olmamış bir şey için “Allah yazdıysa bozsun” gibi bir temennide bulunmak –haşa- Allah'ın işine karışmaktır.
Kaldı ki, biz hakkımızda hangi şeyin hayırlı olduğunu nerden biliyoruz ki, böyle bir istekte bulunabiliyoruz. Ayrıca bizim şer bildiğimiz işlerde hayır, hayır bildiğimiz işlerde şer olabileceğini ne çabuk unutuyoruz.

İyi, güzel bir iş yaptığımızda  “ben yaptım” deyip sahipleniriz de, olumsuz bir şey olduğunda sahiplenmeyiz, sorumluluktan kaçmak için suçu kaderin üstüne atarız.
Bu durum kaderi yeterince anlamadığımızdan kaynaklanıyor. Çünkü insan sadece kendi iradesi ile hiçbir şeyi mükemmel yapamaz.
Eğer güzel işleri sahiplenip kendimize pay biçiyorsak, yaşadığımız olumsuzluklarda sorumluluğu kendimizde aramak gerekmez mi?
Şu halde yapılabilecek en doğru şey, “Allah yazdıysa bozsun” gibi haddi aşan sözler yerine, “Hayırlısı olsun”, Allah hakkımızda hayırlısını nasip etsin””Allah bizi düşündüğümüzle imtihan etmesin” gibi tevekkül ve teslimiyet içeren, dua mahiyetinde sözler sarfetmektir.

Zeki DOĞAN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder